BİR YUDUM SANAT :RODİN’İN CEHENNEMİ

                                                 RODİN’İN CEHENNEMİ

       2006 yılının sıcak yaz günlerinden biriydi. Gökyüzünden akan ,yerde patlayan sıcaklık doğrudan  tenimizi yakıyordu. Denizden gelen mis gibi iyot kokusu olmasa  insanın kendisini çölde sanması işten değildi. Boğazın gözbebeği Emirgan’daki Atlı Köşkün önünde tarihi kalabalıklardan biri daha sanat tarihindeki fotoğraflar arasında yerini alıyordu , an anıtlaşıyordu. Sakıp Sabancı Müzesi Auguste Rodin’i ağırlıyordu. Hakikat sevdalısı adam aramızdaydı işte.. Büyüklü küçüklü 203 yaratısı ile karşımızdaydı. Elimizdeki biletler  bizim cehenneme gidiş biletimizdi ve haftalarca süren mücadele sonunda elde etmiştik ;hem yerin hem göğün elinden çıkmış kutsal manzumenin taşa, mermere, bronza dönüşmüş haliyle kucaklaşmayı. Benim Rodin ile hikayem böyle başlamıştı.

       Rodin’in hikayesi ise  1840 yılında Paris’te başlar. İlk desen çalışmalarını çocuk yaşta bakkaldan alınan kese kağıtları üzerinde yapmaya başlayınca ailesi tarafından sanat eğitimine yönlendirilir. École des Beaux-Arts’a (Güzel Sanatlar Okulu) girmek istemişse de başarısız olur .24 yaşındayken tek çocuğu  Auguste-Eugène Beuret’in  annesi Rose  ile tanışır Tezkiresinden  bildiğimiz  hayatının son demlerinde 75 yaşında Rose ile evlendiğidir. 25 yaşında yapmış olduğu ‘Kırık Burunlu Adam’ı Salon des Artistes Français’ye (Fransız Sanatçılar Sergisi) kabul edilmez  ki sonraki yıllarda Kırık Burunlu Adam , yaratıcısı ile birlikte kabul görür ışığı bol gölgesi daha bol saray kabullerinde. Kırık Burunlu Adam’dan sonra  yapmış olduğu Tunç Çağı adlı eseri o kadar hakikidir ki   o gölgelerde taşa can veren bu adam  modelden kalıp alarak yapmakla suçlanır. Aksini ispatlamak için modelden büyük profiller hazırlar ve Yürüyen Adam’ı yapar.O kadar hakikidir ki adeta yüzyılları yürüyerek gelmiş modelin tüm kas dokusunu, kasların şişme oranlarına bakıldığında  yürüme hızı dahi  tahmin edilir. Kasların iskelet sistemi ile mükemmel uyumu sizi yakalar ,dört bir yanınızı sarar .Burada tek hakiki olan modelin etkisi değildir, zihninizde hissettikleriniz de yaşamın akışının ne kadar gerçek olduğunu size hissettirir.

           Rodin’in hayatını okurken  ve izlerken gördüğüm  hayırlar , redler ve yergiler üzerinden yükselmesi olur . Her geri çevrilme onun  bir sonraki adımda balo davetiyesidir. Tunç Çağı’nı satın alan  Fransız devleti, geleceğin Musée des Arts Decoratifs’i (Süsleme Sanatları Müzesi) için bir kapı ısmarlamış kapı bir türlü  tamamlayamayan Rodin’e şikayetler geldiğinde cevabı pek pişkindir :  ‘Ya katedraller, Fransa’daki katedraller tamam mı sanki?’ der. Auguste Rodin Cehennem Kapısı’na Doğru Düşünce Kıvılcımları eserinde ; katedralleri yapanların o kadar çok ve hepsinin o kadar iyi olması yüzünden isimlerinin bilinmediğini ,katedralleri yapan mimarların etki sorununu eksiksiz bildiklerini ve bize bıraktıkları yapıtlara bakınca bütün bilim dallarını bildikleri anlaşıldığını iddia eder. Rodin’in çok sevdiği katedrallerin akıbeti ile ilgili en korktuğu ise katedrallerin restore edilirken kullanılan yöntemlerin aynı zamanda bu yapıtların sonunu getirecek olmasıdır. Katedrallerin hakiki olması Rodin için kafidir.O çoktan bu yaşayan organizmaya dönüşmüş eserlere bağlanmıştır bile. Bir eserin bitmemiş olması hala yaşıyor olması demek adeta büyük usta için. Antoni Gaudi’nin La Sagrada Familia’sı , Auguste Rodin’in Cehennem Kapısı gibi.. Hala canlı ,etiyle ,kemiğiyle  ,nefesiyle ,ürpertisiyle yanında ,yanıbaşında…

         O güne kadar sadece taşa ruhunu vermiş  Rodin  1882  yılında önce sevgilisi, daha sonra da en büyük rakibi olacak 19 yaşındaki Camille Claudel’le tanışır ve  aralarındaki büyük tutku daha çok Camille’yi yakarken Rodin’in de başka bir yüzü ile tanıştırır bizi. Rodin Cehennem Kapısı’nı çalıştığı dönemde Camille ile tutkulu, sancılı bir aşk yaşamaya başlar ve adeta cehennemdedir. Camille ‘ye duyduğu aşk ile bedensel özgürlükleri ve mesleki hırsları arasında arafta her geçen gün cehenneme yaklaştırır maktadır. Miyop ,az gören gözleriyle evreni kavrayan Rodin ,o kocaman elleriyle Camille’in ruhunu mengenede sıkar gibi ezer her geçen gün. Aynı Rodin o mengenede Dante’nin cehenneminde yerini ararken azap içindedir.İki savruk ruhun çatışmalarını ,o  dönemde üzerinde çalıştıkları Cehennem Kapısı üzerinde figürler arasında aynı anda görmek mümkündür. Çoğu zaman birlikte onlarca irili ufaklı eser kapıya monte edilmeye çalışılır. Yakın dostu Şair Rainer Maria Rilke ; Minnacık eserleri kapıya monte ederken o eserlerin  çok küçük olmalarına rağmen büyükmüş izlenimi verdiğini ifade eder .Rilke’ye göre bu küçük eserler ,bulundukları çevreyi kendi bünyeleri içinde eritir ve büyütürler. Rodin’in sonsuz kainattadaki varlığı gibi.

          Tutkulu çiftin birliktelikleri süresince Rodin’e üç kez modellik yapan Camille ile  ayrıldıktan  sonra Rodin “Bütün heykellerimde varsın” diyerek onurlandırdığı (!) “bitimsiz ilahem” sözüyle sevdiği Camille’nın yüzünü beş kez daha  eserlerinde kullanır.

         Genç Camille…. Gözlerinden ateş fışkıran Camille ….

           Rodin’in çırağı Caludel’in küçüklüğünde bez bebekleri yerine  “çamurla oynama” olarak başladığı oyunu  onun dünyaca tanınan bir heykeltıraş olmaya getirir. Ama beyhude … 19  yy Avrupa’sında kadın almak zor, heykeltraş olmak daha zordur. Rodin ile birlikte çalışmaya başlayan Camille ile ustası arasında  karşılıklı hayranlıkla başlayan, sanatsal paylaşımlar ve dostlukla perçinlenen bu birliktelik, zamanla tutkulu bir aşka dönüşürken mesleki rekabeti de acımasızca ortaya dökerken kaybeden taraf kadın olur .Rodin tutkusu , Camille’in sanatını ve hayatını cehenneme dönüştürmüştür. Camille’nin etine keskin kibiri , kendini Rodin’in hayatındaki diğer kadınlardan çok daha farklı olduğu inancından kurtaramamıştır. Hak ettiğine inandığı takdiri görememe , üzerine yapışan şair ve diplomat Paul Claudel’in ablası , üstat Rodin’in kadını sıfatlarından kurtulamaması onu yorar. 16 yılın sonunda Rodin’i terk etmeyi başarsa da ruhuna çoktan  Rodin’in atölyesinin  mermerlerinden bir taş dikilmiştir   bile… Ayrılıklarından sonra dahi Rodin’in eserleri ile Claudel’in eserleri arasındaki benzerlik devam eder , 1913 yılında akıl hastanesine yatırılan Camille’nin  eskizlerini ve desenlerini Rodin’in aldığı, iyimser bakış açısıyla yorumladığı iddiası bugün bile  insan aklına sorgulatır . Fransız sineması Camille hakkında  2013 yapımı Camille Claudel 1915 ve 1988 yapımı Camille Claudel-Bir Kadın adlı  iki yapıt çıkarırken her iki filmde de  Camille’nin  sorunları ve ruh sağlığının bozulması işlenirken filmlerin sonunda kendinizi Camille’ye acırken bulmanızı sağlandığı  eril egemen anlayışla Rodin’e toz kondurulmadığı görülür.

            Oysa Anne Delbee’nin Camille Caludel-Bir Kadın adlı eserinde ;Camille’nin derdini ,modern çağın kadının kabuk bağlamış yarasını kanırta kanırta  ne harikulade anlatır :

“Mirbeau : Matmazel Claudel günümüz sanatçılarının en ilginçlerinden. Auguste Rodin öğrencisiyle, Tete d’Or’un yazarı da kız kardeşiyle gurur duyabilir. Matmazel Claudel’in biriyle aynı soydan, diğeriyle aynı aileden geldiği belli oluyor.

Camille teşekkür ediyor ama Mirbeau sesindeki zorlamayı fark ediyor. Camille ona birisinin öğrencisi, diğerinin kız kardeşi olmaktan bıktığını nasıl anlatabilir? O bir heykeltıraş, hepsi bu.

Camille Claudel : Heykeltıraş. Heykeltıraş. Bir kadın. Nokta.”

        Rodin 1886 yılı ve devam eden yıllarda  Calais Burjuvaları Anıtı’nı ,Öpüşme’yi ,Düşünen Adam’ı , Victor Hugo Anıtı’nı , Katedral’i ,Balzac’ı ve daha onlarca ışığın dünya üzerindeki izdüşümünü  kopyalamak için çabalarken kabul gördüğü kadar eleştirilir, ama her seferinde daha güçlenir. 1880’li yılların başında sipariş verilen Musée des Arts Decoratifs (Süsleme Sanatları Müzesi), la Porte de l’Enfer (Cehennemin Kapısı) olmaksızın  1905 yılında açılır. O kapının sadece olmaması gerektiğine çoktan inanmıştır Rodin. Belki de   ben onun kendi ruhunu bizim ruhumuzun prototipi olarak gördüğünü ve kendini feda ettiğine inandığım için Rodin’in böyle düşündüğüne inanmak istiyorumdur. O kapı tüm insanlığın içine açılmalıdır .İnsan ruhu nasıl halen  dokuz katlı cehennemde yerini aramayı tamamlamadıysa o kapı da tamamlanmamalıdır .

       Ustası doğa , düstüru hakikat  olan bu dev 1916 yılında koleksiyonlarını devlete bırakır ve bir yıl sonra da ışığını söndürür. Artık o ağaç görünmez olur. Görünen durduğu her yerden ışık alan her ışık oyununda başkalaşan yüzlerce orijinal eseridir.

       Boğazın bize nefes aldıran melteminin , Atlı Köşkün girişinde ,serginin çıkış kısmında Rodin’in irili ufaklı onlarca eserini görüp yorgun düşmüşken onunla karşılaştığım an anlamsız, yetersiz kaldığı, içime kaosun dolduğu zaman…İnsanlığın sonsuz feryadı, insanlığın sonsuz mutluluk arayışı, insanlığın ruhunun açlığı karşısındaki çaresizliği. Yaklaşık 6 metre yüksekliğinde 4 metre genişliğinde bronz bir girdap. Büyüleyici. Sanatcı’nın atölyesinde yaklaşık 30 yıl tuttuğu, üzerindeki tüm parçaları söküp yalınlaştırdığı ancak öldüğünde  sökülen parçalarının onun istediği şekilde  yeniden yerlerine takıldığı ,1929 yılında kapının ikinci örneği olarak bronzdan dökülerek  1937 yılında Rodin Müzesi”ne taşınarak son haline getirilip   2006 yılının haziran ayında bize gönderilen bir aynası. Yüzleşme anıdır işte bu an. Rodin kendi yaşamının heykelleştirilmiş günlüğü olarak ifade ederken insanlığa nezaket gösterir. Doğrusu ‘İnsanlığın heykelleştirilmiş günlüğü :Cehennem Kapısı’.

        Rodin kapı için çalışırken onlarca eseri koyup yapıştırır kapı üzerine , sonra tekrar söker , tekrar , tekrar.. Söktüğü parçaları başka eserlerde kullanır. Derdi cehennemin  girişinin en güzel olmasıdır ,güzellik ise Rodin için bir varış noktasıdır, yola çıkış noktası değil ve herhangi bir şeyin güzel olmasının tek yolu hakiki olmasıdır. Hakikat dışında güzellikten sözedilemez, hakikatın kendisi de mükemmel uyumdan başka bir şey değildir ve uyum eninde sonunda yararlılık demetinden ibarettir. Rodin öldükten sonra onlarca parça onun istediği şekilde yapıştırılır.

    2006 yılının  o sıcak yaz günü beni ürperten tüylerimi ayağa kaldıran bronz varlık olabileceği en hakiki ve en güzel haliyle  uyumu yakalamış haliyle karşımdaydı . Kapı üzerinde ruhuma yer açmak için hiç çaba sarfetmem gerekmemişti, her iki kanatta ayrı düşmüş Adem ve Havva bana da yer açmışlar ,yerimi bulmuş, Dante’nin gölgesine sığınmıştım. Tıpkı Rodin gibi. Sağlığında Dante’nin gölgesinde yürüyen Rodin onun sözcüklerle heykel yaptığını  iddia ederken ölümüyle birlikte  O’nu kendi cehenneminde tüm yarattıklarına mihmandar yapmıştır.Düşünen Adam cehennem kapısının üstünde ,  mezardan çıkan yarı canlıları ve onların yüzündeki acı haykırışları, Paolo ve Francesca’nın yasak aşkının gün ışığındaki Öpüşme’sini ve  daha bir sürü acıyı izlerken beni de izlediğine eminim. İnsanoğlu’nun acıları mezardan çıkan dirilmeye başlamış ölülerin yüzünde ,dirilirken acı çekiyorlar.Onlara yakın olmak istemiyorum.Paolo’nun arkasına saklanıyorum.Sevgilisiyle öpüşmesindeki tutku  hayatı sevmek için daha iyi bir neden.Her ne kadar Dante’nin Cehennemi’nde yer alıyor olsalar da şehvet  güzel günah. Dante beni seyrediyor , cehennemdeki dokuz basamaktan hangisi için acaba? Ugolino ve çocuklarının  acısı ve sefaleti içime işliyor.Nereye kaçsam, nereye baksam insanoğlunun umutsuzluğu bu kapının önünde.Kapının üstünde birbirinin aynısı olan 3 erkek figürü ‘Üç Gölge’ . Ölüm sonrası içeri girecek ölülerin arkasından konuşuyorlar adeta. Arkasından konuşulan ölüler, muhtemel ,sağken başkalarının arkasından konuşup kuyularını kazanlar. Sıra onlara gelmiş gibi .

        Hiç umut  yok bu kapıda. Umudu arıyorum.Her figürüne etrafına bakıyorum.Cehennemin kapısına gelip , hiç dönen olmaz mı Cennet’e ?Rodin neredeyse otuz yılını bu kapıya adamış.Umudu aramamış belli ki. Hakikatı kovalamış .Kendi hakikatı da Dante’nin Cehennemi gibi karamsar .Ben de Rodin’in kavgasını veriyorum .Hakikati kovalıyorum.Hakikat yorucu güzellikte karşımda işte.Marifet kabul edebilmekte galiba. İnsan ruhunun nasıl kendisine ve varolduğu kainat düzenine yabancılaştığını hissediyorum.Figürlerin hiçbiri birbiri ile ilgilenmiyor. Herkesin acısı, yalnızlığı sadece kendisine yara. Birinin diğerine yüzünü döndüğü yok. Eğilip yüzlerine bakıyorum. Kendi acısına dahi yabancılaşmış insan yüzleri görüyorum.Karamsar, duyarsız , yabancılaşmış artık insana benzemekten uzaklaşmış yüzler..Rodin’in ustalığını, kainattaki büyüklüğünü hissediyorum. Tüm varlığıyla yaşamını doğayı,ışığı anlamaya adamış bir adam. Kendi nefsinin esiri olmuş , bunu kabul etmiş bir adam. Rodin’in neden ölmediğini , burada Cehennemin Kapısının üzerinde  figürlerin en kıymetsizi olmuşken anladım.

Anlamak!Anlamak ölmemektir.

Kaynakça

 Dante,A.(2020).İlahi Komedya-Cehennem .(Çev. F. Timur):İstanbul :Altın Kitaplar

 Delbee,A.(1989).Bir Kadın-Camille Claudel.(Çev. A. Kurşunlu Ortaç): İstanbul :AFA   Yayıncılık

 Dumont,B.Camille Claudel-1915.2013. https://www.imdb.com/title/tt2018086/

 Doillon,J. Rodin.2017 https://www.imdb.com/title/tt5771710/

 Nuytten,B. Bir Kadın.1988  https://www.imdb.com/title/tt0094828/

 Rodin,A. (2017).Cehennem Kapısı’na Doğru Düşünce Kıvılcımları.(Çev. A. Sönmezay).      İstanbul :Kırmızı Kedi

http://www.sakipsabancimuze